Her işletme öncelikle kendi sektöründe daha sonra çemberin bir sonraki halkası olan uyum sağlanabilir sektörlerdeki teknolojik gelişmeleri kendi bünyesine adapte etmek ve bunu kültür haline getirmek adına bir çok yöntem denemektedir. Özellikle son yıllarda dijital dönüşüm kavramının sektör ayırt etmeksizin her işletmede adının sıkça duyulmasının sebebi, firmaların üstün değerler oluşturmak istemelerinin yanı sıra bu değerleri ortaya çıkartan performansları da bir o kadar yükseltmeyi hedeflemesidir. Bu hedefe ulaşmak için, işletmeler stratejilerini belirli bir olgunluğa getirmeleri ile yetinmeyerek bu stratejilerin sürdürülebilirliği, uygulanabilirliği gibi durumlarını, teknolojik inovasyon rekabetinden geçtiğini artık literatürlerine yerleştirmiş durumdadır.
Rekabet, geleneksel anlayıştan sıyrılıp, işletlemeler arasında farklı bir bakış açısına bürünerek sektörel öncülük için birbirleri açısından büyük fırsat olarak değelendirmesi teknolojinin gelişmesinde büyük rol oynamıştır. Ancak bu durumu tam tersi istikamette baskılayan, sosyo-kültürel, hukuki, politik durumlarında olması bir anlamda sürdürülebilirliği sekteye uğratmıştır. Bu gibi durumlar içinde kendi savunma stratejisini yaratan şirketler farklı bakış açısını geliştiren tüm gelişmelere hızlı adapte olmayı başaran sürdürülebilir stratejileri benimsemeye başlamışlardır. İşletmeler stratejilerini belirlerken, sektördeki pozisyonlarında üstünlük sağlayabilecekleri şekilde değerlendirdiklerinden dolayı rekabet kavramını stratejilerinin temeline oturturlar.
İşletmeler için en kritik karar noktası, rekabet üstünlüğüne giden yolda karşılaşabilecekleri zorlukları ve gereksinimleri ne şekilde giderecekleridir. Bu bağlamda, Kaynak temelli bakış açısı ile şirketler kendi öz kaynaklarından oluşturdukları bilgi birikimini katma değerli bir ticari ürüne çevirebilecekleri, kendi yeteneklerini bu ürünün en önemli kaynağı haline getirebilecekleri ve tamamen bilgiye dayalı bir yapı haline getirmelerinden geçmektedir.
Sektörde edinilen bilgi birikimini ticari fırsat olarak ileri sürerek rekabet üstünlüğü elde etmek isteyen firmaların başarısını, işletmenin teknolojiyi, dijital dönüşümü ve inovasyonu algılama biçimiyle belli olacaktır. Elinde bulundurduğu bilgiyi, teknoloji yönetiminde doğru konumlandırması işletmenin performasında gözle görülür bir katkı sağlayacaktır.
Ancak, teknolojiyi yönetmek ve özellikle zaptetmek bir hayli zordur. Her geçen gün gelişen ve bir önceki günü eski kabul eden bu anlayış ile teknoloji yönetiminde doğru teknolojiyi kullanmak kadar mevcut teknolojiden vazgeçmekte büyük önem arz etmektedir. İşletmelerde yöneticilerin en büyük sorunlarından birisi olan işletme körlüğü kavramı, mevcutta sorunsuz yürüyen bir sürecin merkezinde bulunan teknolojiden vazgeçememesi, o teknolojiye dair alternatif veya daha katma değerli halini konumlandıramaması nedeniyle işletmenin sürecinin sorunsuz çalışmasından ziyade, katma değersiz bir süreç yönetimine sürükler. Mevcut teknoloji ile üretilen bir üründen elde ettiğiniz kazancı, pazar standartlarının üzerine çıkartmak ve daha katma değerli, daha kaliteli, daha fazla ürün gamı elde etmek için kök nedende yer alan teknolojinin iyileştirilmesi, geliştirilmesi hatta mevcudun yıkılıp yerine yenisinin yapılması gerekebilir.
Bu çizgide, Gregory, M.J; Teknoloji Yönetim sürecini aşağıdaki şekilde belirlemiştir.
- Belirleme
- Teknoloji Değerlendirme
- Ön Seçim Çatısı
- Teknoloji ve Pazar Tarama
- Bilgi Yönetimi
- Seçme
- Teknolojik Tahmin
- Kıyaslama
- Karar Kriterleri
- Proses İzleme ve Geliştirme
- Edinme
- Ar-Ge Faaliyetleri
- Stratejik İş Birlikleri
- Ortak Girişimler
- Kullanma
- Müşteri-Tedarik Ağları
- Ürün Yönetimi
- Tamamlayıcı Varlıklar
- Koruma
- Koruma Yöntemlerinin Belirlenmesi
- Stratejilerin Etkinliğini İzleme
Tüm bunlara ek olarak, teknolojiyi sonlandırma aşamasını ekleyebiliriz.